2025 Yılı Bütçe Görüşmeleri Ve Beklentileri
Nevşehir Kamu Sen İl Temsilcisi Türk Sağlık Sen Şube Başkanı Turgay Çetin düzenlediği basın toplatışında, 2025 yılı bütçe görüşmelerinden beklentilerini açıkladı.
Kamu Sen Nevşehir Temsilcisi Türk Sağlık Sen Şube Başkanı Turgay Çetin bugün Kamu Sen’e bağlı sendika temsilcileri ile düzenlediği basın toplantısında 2025 yılı bütçe görüşmelerinden beklentilerini açıkladı.
Çetin açıklamasında şunları kaydetti:
“2024 yılının son günlerine geldiğimiz bu dönemde kamu çalışanları ve emekliler açısından yılın genel bir değerlendirmesini yapacağımız ve 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi’yle ilgili görüş ve beklentilerimizi paylaşacağımız toplantımıza iştirak ettiğiniz için hepinize teşekkür ediyor, hoş geldiniz diyorum.
2025 yılına ilişkin Merkezi Yönetim Bütçe Teklifi’nin Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) gündeminde olduğunu hatırlatarak sözlerime başlamak isterim. Bu süreç, devletimizin ve hükümetin harcama ve gelirlerinin belirlenmesinin yanı sıra, memur ve emekli maaşlarının kesinleşmesi ve gerekli kaynakların ayrılması açısından büyük önem taşımaktadır.
Ancak, kamu çalışanlarına ve emeklilere ayrılacak kaynağın yetersizliği, hepimizin bildiği bir gerçektir. Bütçenin oluşturulmasında hayallere ve hedeflere göre değil, gerçeklere dayalı bir yaklaşım benimsenmesi gerekmektedir. Bu bağlamda, TÜİK tarafından açıklanan Kasım ayı enflasyon rakamları da oldukça dikkat çekicidir.
Mal ve hizmet fiyatları geçtiğimiz ay ortalama %2,24 oranında yükselmiş, Kasım ayında yıllık TÜFE %47,09 olmuş, Haziran’dan bu yana ise enflasyon resmi olarak %14,56 artmıştır. Bu durumu göz önünde bulundurduğumuzda, Temmuz ayında yapılan %10’luk maaş artışının enflasyona yenik düştüğünü ve maaşların reel olarak %4,56 oranında eridiğini ifade etmek isterim. Bu oranlar, maaşların sadece enflasyon karşısında değil, aynı zamanda vatandaşlarımızın zorunlu harcamalarındaki artışla birlikte, alım gücünün çok daha düşük bir seviyeye gerilediğini göstermektedir. Bu koşullar, kamu çalışanları ve emekliler için büyük bir ekonomik açmaza yol açmaktadır. Bu durumun bir an önce önüne geçilmesi gerekmektedir. Aksi takdirde, memurlar ve emekliler, devletin hedeflediği enflasyon oranının bile altında bir maaş zammı alacaklardır. 2023’te gerçekleştirilen toplu sözleşme görüşmeleri sonucunda memur ve emekli maaşlarına 2025 yılı için %6+5’lik bir artış öngörülmüştü.
Ancak bu artış, çalışanlar ve emekliler adına umut verici bir geleceği işaret etmemektedir. Aralık ayı itibarı ile 2024 yılı sona erecektir. Aralık ayında gerçekleşecek enflasyonla birlikte memur ve emekli maaşları biraz daha eriyecek ve kamu çalışanları 2024 yılını da zararla kapatmış olacaktır. Bir tarafta git gide zorlaşan geçim şartları diğer tarafta eriyen maaşlar, kamu çalışanlarını ve emeklileri ekonomik bir açmaza sürüklemektedir. Bu durumun mutlak surette önüne geçilmesi gerekmektedir.
Bütün bunlara ek olarak, eğer bir tedbir alınmazsa tarihinde ilk defa memur ve emekliler devletimizin hedeflediği enflasyonun bile altında maaş zammı alacaklardır. 2025 yılında kamu, kendi alacaklarına %43,93 zam yapmayı kararlaştırmıştır. Merkez Bankası’nın 2025 yılına ilişkin TÜFE beklentisi ise %21 dolaylarındadır. Bütçe hazırlık sürecine temel teşkil eden Orta Vadeli Program (OVP)’da ise 2025 yılında TÜFE’nin en iyi ihtimalle %17,5; ekonomik büyümenin ise %4 olacağı tahmin edilmiştir.
Buna karşın enflasyon farkı hariç tutulduğunda 2025 yılında memur maaşlarına %6+5; kümülatif %11,3 zam yapılması söz konusudur. 2025 yılı için kamu alacaklarına %43,93 oranında zam yapılması, Merkez Bankası’nın enflasyon beklentisinin %21 civarında olması, Orta Vadeli Program (OVP)’da enflasyon oranının %17,5 olarak tahmin edilmesi Ve bu süreçte ekonominin de %4 büyüyeceğinin öngörülmesi dikkate alındığında, Memur maaşlarına yapılacak %6+5 oranındaki zam, adaletli ve hakkaniyetli bir yaklaşımı yansıtmamaktadır.
Bu yaklaşım, 2025’te kamu çalışanları ile emeklilerin alım gücünün düşeceğinin resmi olarak ilanı demektir. Bütçede kamu çalışanları ve emekliler adına bir revizyon yapılmazsa önümüzdeki yıl, gelir dağılımında dengenin daha da bozulması, zenginin geliri artarken yoksulun reel kazancının düşmesi kaçınılmaz olacaktır.
Nimette de külfette de adaletin esas alınması gerekirken külfeti kamu çalışanlarına yükleyip nimetten hak ettiğini vermemek kabul edilemez. Bütün bu gerçekler ışığında, kamu çalışanlarının maaşları enflasyon karşısında sürekli erirken, milyonlarca memur ve emekliye adil bir çözüm sunulmalıdır.
TBMM’de yapılacak bütçe görüşmelerinin, yalnızca planlanan rakamlar üzerinden değil, aynı zamanda gerçekleşen rakamlar üzerinden değerlendirilmesi gerektiğine inanıyoruz. Bu çerçevede, memur ve emeklilere en azından kamu alacaklarına uygulanan %43,93 oranına eşit bir zam oranı belirlenmelidir. Bu şekilde adalet sağlanmış olacaktır. Ayrıca, ekonomik zorluklar içinde çalışanlarımızın yaşam standartlarının korunabilmesi adına atılması gereken birkaç önemli adım daha vardır: Kamu çalışanlarına, geçmiş dönemde yaşanan kayıpların telafisi için ek zam yapılmalıdır. Kamu çalışanları ve emeklilerin alım gücünün yükseltilmesi için refah payı verilmelidir. TBMM’den beklentimiz, maaşları enflasyon karşısında sürekli eriyen kamu çalışanları için adaletin tecelli etmesi ve memur ve emeklilerimizin bütçelerinde oluşacak yükün hafifletilmesi yönünde karar almasıdır.
TÜİK’in açıkladığı enflasyon memur maaşlarına artışı geçerse memurlara enflasyon farkı ödemesi yapılmaktadır. Son yıllarda sürekli memur maaşları enflasyonun altında kaldığı için enflasyon farkı ile aradaki makas kapatılmaktadır. Enflasyon farkı bir zam değildir. Enflasyon farkı memurlara ve emeklilere sıfır zam verildiğinin tescilidir. Geçtiğimiz günlerde Türkiye ekonomisinin üçüncü çeyrekte %2,1 büyüdüğü açıklanmıştır. Türkiye ekonomisi son 17 çeyrektir aralıksız büyümektedir ama memurun ekonomisi sürekli küçülmekte, enflasyon farkı ödemesi, maaş zammı gibi yansıtılarak kamuoyunda yanlış bir algı oluşturulmaktadır. Biz bu doğrultuda Türkiye Kamu-Sen olarak, kamu çalışanlarının yaşam standartlarının korunması ve iyileştirilmesi için memur ve emeklilere bütçeden hak ettikleri payın verilmesini istiyoruz.
Ekonomik zorlukların yoğun olarak hissedildiği bu dönemde hem ekonomik büyümenin tabana yayılması hem de memurlarımızın refah seviyesinin korunması adına kamu çalışanlarının özverili hizmetlerini sürdürebilmeleri ve ailelerinin geçimlerini sağlamaları için bu taleplerin karşılanması elzemdir. Yüksek enflasyon ortamında kamu çalışanlarının maaşlarının hızla erimesi, yalnızca memurlarımızı değil, dolaylı olarak tüm toplumu olumsuz etkileyen bir durumdur. Biz, memurlarımızın hakkını savunmaya ve ekonomik koşullarının iyileştirilmesi için gerekli adımları atmaya devam edeceğiz.
Bu bağlamda, hükümetin taleplerimize olumlu yanıt vermesini ve kamu çalışanlarının yaşam standartlarının korunmasını bekliyoruz. Türkiye Kamu-Sen olarak kamuda yalnızca memurlarımızın alamadığı bayram ikramiyesinin ödenmesi için yıllardır dile getirdiğimiz talebimizi bir kere daha yineliyoruz. Memurlar da devletin görevlisi olarak bu ödemeyi herkes kadar hak etmektedir. Memurlarımıza bayram ikramiyesi ödenmesi, son derce insani ve eşitlik ilkesinin gerektirdiği haklı bir taleptir. Kamuda bayram ikramiyesi alamayan tek kesim olan memurlarımız, artık daha fazla ihmal edilmemeli, yok sayılmamalıdır. Hükümet 25 milyon memur ve memur ailesinin beklentilerini sevince dönüştürmelidir.
Çalışanlarımızın alım gücünü ancak ücret ve vergi politikaları yoluyla yükseltmek mümkündür. Son yıllarda yaşanan ekonomik gelişmelere bağlı olarak, vergi yükü de çalışanlarımızın omuzlarına yüklenmiştir. Bu durum, gelir vergisi dilimlerinin memur maaşlarına yapılan artışlardan daha düşük artması nedeniyle giderek daha da ağırlaşmaktadır. Ülkemizde vergi politikası, kayıt altındakinden alabildiğine vergi tahsili üzerine kurgulanmış, dar ve sabit gelirlilerin ödediği vergi üst gelir gruplarının çok daha üzerine çıkmıştır. Dolayısıyla halihazırda vergi ödeyenden daha fazla alarak açığı kapatmak yerine hiç vergi ödemeyen ya da ödemesi gerekenden daha az ödeyen kesime yönelmek doğru bir yaklaşım olacaktır. Bu politika nedeniyle Türkiye, Avrupa’nın en yüksek dolaylı vergi oranına sahip ülkesi olmuştur. Bu nedenle vergi politikaları vergiyi tabana değil artık tavana yaymak şeklinde belirlenmeli ve herkesin gelirine göre vergi ödemesini sağlayacak, servet transferini alttan yukarı doğru değil yukarıdan aşağıya doğru gerçekleştirecek vergi sistemine ihtiyaç vardır. Aksi halde ekonomideki bütün olumsuz gelişmeler dar ve sabit gelirlilerin yapacağı fedakarlığa bağlı olarak aşılmakta, her dönemde zengin daha zengin fakir daha fakir hale gelmektedir. Bu noktada, vergi politikalarının adil bir şekilde yeniden şekillendirilmesi, gelir dilimlerinin ekonomik gerçeklere uygun şekilde yükseltilmesi ve gelir vergisi oranının ücretliler açısından %15 seviyesinde sabitlenmesi önem arz etmektedir. Türkiye Kamu-Sen olarak vergide adaletin sağlanması, herkesten geliri nispetinde vergi alınması ve çalışanlarımızın alım güçlerinin yükseltilmesi için gerekli adımların atılmasını beklemekteyiz. Memurlar, emekliler ve aileleri hesaba katıldığında yaklaşık 25 milyonu bulan bir kitlenin beklentilerinin iktidar nezdinde mutlak surette karşılık bulması ve sorunlarının çözülmesi gerekmektedir.
Hepimizin bildiği gibi memur emeklileri, ülkemizin en mağdur kesimidir. Memurlarımızın hem emekli aylığına sayılmayan ödemeler nedeniyle maaşları ve emekli ikramiyeleri son derece düşük hesaplanmakta hem de ifa ettikleri görev aylıkları ile emekli aylıklarındaki ilişki tamamen kopmuş durumdadır. Bir memurun emekli maaşı ile çalışırken yaptığı görev, aldığı maaş ve ödediği pirimin hiçbir bağlantısı kalmamıştır. Çalışırken bir işçi ile aynı maaşı alan bir memur, emekli olduğunda işçiden yarı yarıya daha az emekli maaşı almaktadır. Hal böyleyken bir de 5510 sayılı Kanunun getirdiği olumsuzluklar memurlarımızı mağdur etmektedir.
2008 yılının Ekim ayından önce göreve başlayan bir memurla bu tarihten sonra göreve başlayan memurun sosyal güvenlik ve emeklilik hakları aynı değildir. 2008 sonrasında göreve başlayan memur daha fazla prim ödemekte ama bu tarihten önce göreve başlayan memurdan daha az emekli maaşına hak kazanmaktadır. Ayrıca en düşük emekli aylığı miktarı da 2008 öncesi ve sonrasında göreve başlayanlar için farklı hesaplanmaktadır. Bu durum, kanun önünde eşitlik ilkesiyle bağdaşmadığı gibi sosyal devlet anlayışına da uygun değildir. Bu nedenle hükümetin Emekli Yılı olarak ilen ettiği 2024 yılı bitmeden 5510 sayılı Kanundan kaynaklı bu çifte standardın da mutlaka giderilmesi en büyük beklentimizdir. Ancak emeklilerimiz açısından asıl sorun bunun da ötesindedir. Bilindiği gibi 2023 yılı temmuz ayında yalnızca çalışan kamu görevlilerine ödenmeye başlanan ilave ek ödemenin emekli maaşlarına sayılmaması nedeniyle görev aylığı ile emekli maaşı arasındaki makas iyiden iyiye açılmıştır.
Memur emeklilerine çalışırken aldıkları maaşın %45’i kadar emekli maaşı bağlanmaktadır. İlave ek ödemenin emekli maaşlarına yansıtılmaması bu oranı daha da düşürmüştür. Emekli maaşı hesabına dahil olmayan miktar büyüdükçe, emeklilikteki adaletsizlik de katlanarak artmaktadır. Çalışma hayatı ile emeklilik arasındaki makasın bu denli açılmasının adalet ve hakkaniyetle bağdaşır bir yanının olmadığı açıktır. Kamu çalışanlarımızın bu şartlar altında emekli olduğunda hayat standardını nasıl koruyacağı izaha muhtaçtır. Böyle olunca memurlarımız emekli olmak istememekte, memurlarımızın çoğu 65 yaşına kadar çalışmak zorunda kalmaktadır. Emekli olduktan sonra da düşük maaşla yaşam mücadelesi vermektedir. Sosyal devlet, vatandaşlarına çalışırken de emekli olduğunda da onurlu bir yaşam sağlamakla mükelleftir. Yıllarca devletimize hizmet etmiş emeklilerin hayat standardını korumak, açlık sınırının üstünde bir maaşla huzur içinde yaşamasını sağlamak, önceliğimiz olmalıdır. 2024 yılı Emekli Yılı olacak denmişti. Yılın sonuna gelmemize rağmen, emeklilerimizin yüzünü güldürecek herhangi bir düzenleme hâlâ yapılmış değildir.
Mademki bu yıl “Emekli Yılı”dır; öyleyse memur emeklilerinin durumu da yıl bitmeden, bu bütçe ile mutlaka düzeltilmeli, ilave ek ödeme memur emeklilerine verilerek bu yolda önemli bir adım atılmalıdır. Bununla birlikte yine geçtiğimiz yıl sayın Cumhurbaşkanımızın da söz verdiği, birinci dereceye gelen tüm kamu çalışanlarının ek göstergelerinin 3600’e yükseltilmesi konusu da henüz hayata geçirilmiş değildir.
Ek gösterge bilhassa memur emeklilerinin maaşlarını doğrudan ilgilendirdiği için emekli maaşlarının belirlenmesi bakımından hayati öneme sahiptir. Milyonlarca memur ve emekli Cumhurbaşkanımızın sözünün hayata geçirilmesini beklemektedir. Hatırlanacağı gibi 2023 yılında yürürlüğe giren uygulama ile kamu görevlilerinin ek gösterge sorunu büyük ölçüde çözülmüş iken o dönemdeki ikazlarımızın karşılık bulmaması nedeniyle 1. dereceye gelen memurlarımız ve TRT çalışanları açısından bir haksızlık ortaya çıkmıştı. Sayın Cumhurbaşkanımız ve hükümet yetkilileri de genel seçimler öncesinde bu durumun düzeltileceğine ve birinci dereceye gelmiş tüm memurların ek gösterge rakamlarının 3600’e yükseltileceğine dair taahhütte bulunmuştu. Hatta dönemin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin de konu hakkındaki kanun teklifinin hazır olduğunu belirtmişti. Ne var ki, bugüne kadar bu yönde atılmış herhangi bir adım olmadığını görmekteyiz. Devlette devamlılık esastır. Bu doğrultuda Sayın Cumhurbaşkanımızın seçimler öncesinde verdiği sözün gereği yerine getirilmeli, önceki çalışma Bakanı döneminde hazırlanan teklif, vakit geçirilmeden TBMM gündemine taşınmalıdır. Ekonomik gelişmelerin kamu çalışanları üzerinde yarattığı olumsuz etkilerin bertaraf edilmesi adına atılacak en önemli adım ek gösterge konusudur. Birinci dereceye gelen tüm memurların ek göstergeleri 3600’e yükseltilerek bu konu çözüme kavuşturulmalıdır.
Kamu personel rejiminin kanayan yarası Yardımcı Hizmetler Sınıfı personelinin de bu bütçeden beklentileri vardır. Kamu kurum ve kuruluşlarında yaklaşık 110 bin dolayında yardımcı hizmetler sınıfı personeli bulunmaktadır. Bu çalışanlarımızın büyük çoğunluğu yüksekokul mezunudur ve pek çoğu kurumlarında memurlarla aynı görevi yürütmektedir. Bu çalışanlarımız da kamu görevlisi olduğu halde, bir türlü açılmayan görevde yükselme sınavları nedeniyle eğitim durumlarına uygun kadrolara yükselme imkânı bulamamaktadır. Yardımcı hizmetlilerimizin yer değiştirme hakkı da kısıtlıdır. Kamuda en düşük ücretli kesim olan yardımcı hizmetler sınıfı personelin mağduriyetini gidermenin en uygun yolu bu çalışanlarımızın yaptıkları işlere ve eğitim seviyelerine uygun görevlerin bulunduğu Genel İdare Hizmetleri Sınıfına geçirilmeleridir. Daha önce toplu sözleşme görüşmelerinde ve Kamu Personeli Danışma Kurulunda bu yönde önemli gelişmeler kaydetmiştik. Ancak sonrasında yetkililerin olumsuz tavırlarıyla karşılaştık.
Kamu bütçesine yük teşkil etmeyecek olan bu talebimizin hayata geçirilmesi ve Yardımcı Hizmetler Sınıfı personelinin Genel İdare Hizmetleri Sınıfına alınması yüzbinlerce vatandaşımızın yüzünü güldürecek, kamuda kariyer ilkesinin hayat bulmasını sağlayacaktır. Türkiye Kamu-Sen olarak yardımcı hizmetli personelimizin haklı taleplerinin daima takipçisiyiz, bu sorun çözülünceye kadar mücadele etmeye kararlıyız.
Ayrıca kamuda görev yapan mühendis, avukat, biyolog, kimyager, veteriner, bilişim uzmanı gibi mezun oldukları yükseköğrenim programında elde ettikleri unvanlarda görev yapan personelin mali ve özlük haklarının iyileştirilmesi bir başka talebimizdir. Bu çerçevede her zaman ifade ettiğimiz gibi Mühendislik Meslek Kanunu çıkartılarak mesleki gelişim teşvik edilmeli, bilgi ve tecrübeyi ödüllendirecek bir sistem getirilmelidir diyoruz. Teknik Hizmetler Sınıfında görev yapan personelin ve avukatların da mali ve sosyal hakları, ek ödeme, ek gösterge, özel hizmet tazminatı ve diğer ödemeleri yürüttükleri görevlerin niteliklerine uygun olarak yükseltilmelidir.
Uzun bir zaman boyunca kamu çalışanlarımız ve emeklilerimiz adına çözümsüz kalan sorunlar birikmiş, artık adeta içinden çıkılamaz bir yumak halini almıştır. Bu sorunlar yumağını samimi bir yaklaşımla ve karşılıklı müzakere yoluyla çözmek zorundayız. Kamuda, kadrolu istihdamı kırmızı çizgimiz olarak görüyor, her türlü güvencesiz ve sözleşmeli istihdamına son verilmesini istiyoruz. Liyakat ve ehliyet esaslı bir kamu personel sistemi içinde ilk atamalarda ve görevde yükselme sınavlarında mülakat uygulamasının kaldırılması gerektiğine inanıyoruz. Devlete karşı işlenen suçlar ile yüz kızartıcı suçlar dışında bir nedenle disiplin cezası almış olan kamu görevlilerine şartları belirlenmek kaydıyla af getirilmesini talep ediyoruz.
2016 yılından sonra göreve başlayanlara da ilave 1 derece verilmesini, kamu çalışanlarının göreve başlangıç derecelerinin bir derece yükseltilerek ilave derece sorununun gündemden tamamen çıkarılmasını istiyoruz. Türkiye Kamu-Sen olarak bu ve diğer meselelerin tamamına çözüm üreteceğine inandığımız Kamu Personel Rejimi önerimizi de yakın zaman içinde kamuoyu ile paylaşacağız. Ancak bugün, kamu çalışanlarımız ve emeklilerimizin daha fazla bekleyecek takati kalmamıştır. Özellikle ekonomik konularda bir desteğe mutlak surette ihtiyaçları vardır.
2025 yılı Bütçesinin TBMM’de görüşüldüğü bu günlerde memur ve emeklilerimize can suyu olacak tedbir önerilerimizin mutlak surette dikkate alınması gerekmektedir. Bütçeler, milletimizin yıl içinde ürettiği mal ve hizmet değerlerinin ne şekilde harcanacağını ortaya koyan önemli metinlerdir. Ülkemizin her köşesinde deprem, sel, yangın, afet demeden en iyi kamu hizmetini üretmek için çaba sarf eden ve milli gelire büyük katkıda bulunan memurlarımızın beklentilerine cevap verecek bir bütçe hazırlanması hepimizin arzusudur. Beklentimiz, milletvekillerimizin büyük haksızlıklara uğramış ve ekonomik zorluklar içinde bulunan memur ve emeklilerimizi gözetecek kararlara imza atarak 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesini memnuniyet verici şekilde TBMM’den geçirmesi yönündedir. Kamu görevlilerimizin ihmalden kurtulmaları için son bir şans imkânı sunan bu günleri iyi değerlendirerek geleceğe umutla bakabilen kamu çalışanı ailesi yaratmak Yüce Meclis’in ellerindedir. Milletimizin temsilcilerinin, 25 milyonluk devasa bir kitleyi ihmal etmeyeceği inancını taşıyor, toplantımıza iştirak eden tüm misafirlerimize teşekkür ediyorum. Başta kamu çalışanlarımız olmak üzere, sizlerin ve tüm milletimizin yeni yılını şimdiden tebrik ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.”