Türk Eğitim Sen Şube Başkanı Tayfur Urgenç; Üçü Bir Arada Kariyer Paketi
Türk Eğitim Sen Şube Başkanı Tayfur Urgenç; Üçü Bir Arada Kariyer Paketi
Türk Eğitim Sen Nevşehir şube başkanı Tayfur Urgenç sendikanın sosyal medya hesabından yayınladığı yazı dizisi ile Üniversitelerdeki Sendikal Faaliyetlerdeki İlkesizliği “Üçü Bir Arada Kariyer Paketi” başlığı ile eleştirdi.
“Profesörlük, Sendikacılık, Danışmanlık: Üçü Bir Arada Kariyer Paketi!
Üniversite dünyasında yükselmek zor diyorlar, ama bizim kahraman profesörümüz için değil!
Kendisi önce sendika temsilcisi olup profesörlüğe yükselmiş, sonra hızını alamayıp rektör danışmanı olmuş, ama hâlâ sendikacılığı bırakmamış!
Şimdi de yepyeni bir yeteneği keşfetmiş: Danışmanlık makamını kullanarak sendika üyesi devşirmek!
Şimdi sahneyi gözünüzde canlandırın;
Rektör danışmanı sıfatıyla akademik ve idari personeli odasına çağırıyor.
Resmî bir toplantı mı olacak?
Belki bir akademik terfi mi var? Hayır!
Masanın diğer tarafındaki kişiye dönüp gözlerinin içine bakarak, ağır bir ses tonuyla fısıldıyor:
“Siz bizim sendikamıza üye değil misiniz?.
Bak, herkes üye oluyor. Sen de üye olsan iyi olur.”
Tabii ki, bu teklifin özgür iradeyle yapıldığını düşünelim..Yani, sonuçta bir rektör danışmanı olarak odasına çağırdığı birine sendikaya üye olmayı önermesi sadece iyi niyetten ibarettir, değil mi?
Bu noktada personelin zihninde birkaç soru beliriyor:
Eğer üye olmazsam, akademik ve idari hayatım nasıl etkilenir?”
Üniversite yönetiminin içindeki biri neden beni sendikaya üye olmaya zorluyor? Olmasam mobbinge mi uğrarım.
Hatta belki hocamız üyelik formlarını rektör dan. masasının çekmecesinde saklıyordur!
Gelen misafirlere önce bir kahve ikramı, ardından "önemli akademik duyuru" diyerek bir üyelik formu uzatıyordur:
Bunu da imzalarsan iyi olur, hem akademik kariyerin için faydalı olur.
Bu durumda asıl trajikomik olan şu:
1. Sendika temsilciliği sayesinde profesör olmuş.
2.Sendika temsilciği sayesinde rektör danışmanı olmuş.
3. Şimdi de rektör danışmanlığı sayesinde sendikaya adam topluyor..
Yani aslında bir döngü kurmuş: Sendika yönetimi ona akademik yükseliş sağlamış, akademik yükseliş ona yönetim kapılarını açmış, yönetim koltuğu da sendikaya daha fazla hâkim olmasını sağlamış! Böylece, hem yönetimde kalıyor hem sendikayı kontrol ediyor.
Peki, bu durumda sendika gerçekten çalışanları mı temsil ediyor, yoksa danışman profesörümüzün kişisel akademik projesi mi? Çalışanlar, sendikaya gerçekten inandıkları için mi üye oluyor?
İşin en ilginç kısmı şu: Eğer bir gün işveren(Rektörlük) çalışanların aleyhine bir karar alırsa, bu hocamız hangi şapkasıyla tepki verecek?
Rektör danışmanı olarak sendikayı mı susturacak?
Yoksa sendika temsilcisi olarak rektör danışmanına (yani kendisine) mi tepki gösterecek?
Belki de en mantıklısı şu olur: Kendi kendini odasına çağırıp, kendi kendini sendikaya üye olmaya ikna etmeye çalışmalı! Böylece hem sendikacılığı hem yönetimi hem de akademik yükselişi tek elden yönetmeye devam edebilir!
Ama işin şakası bir yana, bu tür çıkar çatışmaları akademik dünyada büyük bir güven krizine yol açar. Akademik liyakat ve etik kurallar böyle bir oyun alanına çevrilemez. Eğer birisi gerçekten sendika temsilcisi olacaksa, yönetimden bağımsız olmalıdır. Eğer yönetici olacaksa, sendikal faaliyetlere müdahale etmemelidir.
Aksi takdirde, üniversiteler bilim üretmek yerine, bu tarz trajikomik kariyer tiyatrolarının sahnelendiği yerler olmaya devam eder...
Çalışanları işiyle, aşıyla, şiarıyla, ailesiyle sınamayın.
Tehdit ve teklif stratejisiyle yaptığınız gayrı ahlaki eylemler gün gelir size de sunulursa yaptıklarınızı hatırlarsınız.”
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.