Belki de asıl sorun burada başlıyor.
Ve onlar, kahvaltı yapan bir adam kadar konuşulmuyor bu ülkede.
Çünkü mesele kahvaltı değil. Mesele, toplumun neyle meşgul edildiği, neyin görmezden gelindiği. Gündem belirleyenler konuşsun diye değil, susturulması gerekenler konuşmasın diye bu kadar gürültü yapılıyor.
Ve kimsenin hakkı, bir çay bardağı kadar bile hafife alınmamalı.
Bu ülkede bir kahvaltı, bir bardak çay, bir dilim simit kadar değeri ölçülemez hale geldi bazı şeylerin. Kiminle, nerede, nasıl kahvaltı yaptığıyla gündem olan bir adam üzerinden günlerce konuşulurken; ülkenin gerçek meseleleri, vicdan terazisinde ağır basan utançlar sessizliğe gömüldü.
Liyakatsizlik bir virüs gibi sarmış dört bir yanı. Hakkıyla değil, yakınlıkla, adam kayırmayla alınan makamlar, sonrasında çökertilen adalet duvarları... Omurgasızlığın kol gezdiği, günü kurtarma uğruna ilke çiğneyenlerin çoğaldığı bir dönemdeyiz. Duruş sahibi olmak değil, eğilip bükülmek meziyet sayılıyor artık.
İnsanların saf duygularını sömürerek kendine yol açmaya çalışanlar var bir de… Küçük hesaplarla büyük rollere soyunan, başkalarının hayallerini çalıp kendi başarısıymış gibi pazarlayan zavallılar… Kalbi temiz insanların umutlarını gasp edip, onları birer basamak olarak kullanan, ruhunu çıkarına kiraya veren karakter yoksunları…
Ama en kötüsü… Kul hakkı yiyenler.